Güz Bitsin...
Hüzündür akşam, karanlığı getirir beraberinde. Ufukta kaybolan güneşle birlikte, nice umutlar, nice bekleyişler söner gider akşamda. Tıpkı, tıpkı benim umutlarım, benim seni bekleyişim gibi...
Seni hep bekledim. Ve hala daha bekliyorum. Belki saatler boyu, hiç ayrılmamacasına oturdum bu pencerenin önünde. Belki günlerce evden dışarı adımımı atmadığım oldu, sen gelir de kapıdan dönersin diye. Kaç akşam ikimiz için hazırladığım sofrada yemekler soğudu. Sana, sevgine acıkmışken herşeyi, hatta kendimi bile unuttum. Sen oldum içimdeki özlemle kaç gece... ama odama çöken akşamla birlikte her defasında bir daha bir daha söndü heyecanım. Dilimde hep aynı iki kelime; yarın... mutlaka...
Çoğu zaman kendi kendime konuştuğumu farkediyorum. Sensin konuştuğum. Geçen akşam bilinçsizce, bir büfeden sigara alışımı hatırlıyorum. Daha sonra birbiri ardınca yakıp tükettiğim sigaraları. Bilirsin bırakalı uzun zaman oldu. Sırf senin o midemi bulandırdığını söyleyip durduğum yanık tütün kokunu soyulabilmek için. Ama ‘sen’ olmak o denli güç ki...
Allahım... sen olmayınca herşey ama herşey güç... sensizlik; bir çocuğun gecenin bir vaktinde korkulu ir düşle uyanıp da annesinin sıcaklığından uzakta korkması gibi. Yapayalnızım sensiz gecelerde... her kalabalığın içinde seni arıyor gözlerim. Her köşebaşında seninle karşılaşacakmışım duygusuna kapılıyorum. Ama boş... her sokak her köşebaşı bomboş... ve ben her defasında yine yalnızım.
Bu gece ay her zamankinden daha parlak görüyor musun? Kimbilir nerede, hangi yerde seyrediyorsun ay’ı şu an. Açık balkon kapısından içeriye süzülen rüzgar, beraberinde tülleri de savuruyor üzerime doğru. Hatırlıyorum da; saçlarını örmediğin zamanlar, dalga dalga olur, bu pencereyi açıp da dışarıya daldığında bu tüller gibi odaya savrulurlardı. O zaman uzun uzun seyrederdim bu halini. Tıpkı usta bir ressamın tablosundan fırlamışcasına güzel gelirdi bana o halin. Oysa şimdi rüzgarın odama taşıdığı şey bir zamanların aksine ne bahar şarkıları ne de güzelim toprak kokuları. Saçlarını da seyredemiyorum artık. Kuru, kupkuru bir soğuk sardı bedenimi. Üşüyorum. Pencereyi kapatsam?!.. yooo yooo! Ya aşağıdan bana seslenirsen? nasıl duyarım o zaman seni? Yağmur başladı. Sensiz artık yağmuru da sevmiyorum. Rüzgarın ikimiz için ağıt yakışını gökyüzü gözyaşlarıyla tamamlıyor sanki.
Saatler yine akıp gitti ve sen yine yoksun. Bu saatte zaten gelemezsin artık. Üstelik çok da soğuk. İstemeyerek de olsa pencereyi kapatmalıyım. Hastalanırsam, böyle görmeni istemem. Birgün güz bitecek elbet. İşte o zaman bu pencere hiç kapanmayacak. Senin için, belki burada, bu koltukta oturacak, seni beklerken uyuyakalacağım. Tertemiz bir günde, doğan güneşle bana sesleneceksin. Ve pencerem açık olacak... hele bir güz bitsin. Seni hep bekleyeceğim.
Açılır perdeler her sabah yeni güne
Dokunur hasretin her günle yüreğime
Ne zormuş böylesine katlanmak sensizliğe
Mıhlandık pencereye; bir ben,
bir de mor menekşe
(Yazar - aTakan aTasoy)
