4 Şubat 2018 Pazar

Yarından Başka

Yazmakla yazmamak arasında kalınan yaşanmışlıklar var ki; pişman olmak mı yoksa – kötü de olsa- yaşamış olmaktan ayrı bir huzur duymak mı gerektiğine net bir yanıt bulamıyor insan. başkalarınca sorulan ya da kendi kendine sorduğun onca soruya yanıt bulamamışken bir yandan da verilecek yeni hesaplara konu anılar biriktirmeye devam ediyorsun ister istemez. Bir noktasında her şeyi durdurup bozulan kısımları tamir etmek gibi bir lüksün ne yazık ki hiç yok ve olmayacak. Varsa eğer yolunda gitmeyen, senaryonun dışına taşan kısımlar; yazılanı değiştirmek yerine, her şeyi bırakıp yeni bir projeyi hayata geçirmek üzere, tümünü resetlemek, sil baştan, yeniden ve yenisine başlamak için hiçbir zaman geç olmayacak; “yarından başka”.
 
Yapılacak ya da yapılabilecek her ne varsa insan hayatında, en doğru zaman şu andan ötesi değil. 
Şu an yapamıyorsan bil ki senin önünde sınırların, şüphelerin, korkuların, çekimserliğin var. Şu an yapamıyorsan bireyselliğini örseleyen bir toplumsallığın söz konusu yaşamında. Kendin olamıyor ve kendin için istemiyorsun demektir bu da sonuçta. Benliği öne aldığında insan, daha mutlu bizler için yer açmaya adım atabileceğinin farkına ve huzuruna varabilmek adına en büyük adımı atmış olacaktır. Elbette bu adımı atmak yazıldığı ya da sözlendiği kadar kolay olmayacaktır hayatta. Bir çıkış yapabilmek için mutlak surette bir iniş, bir çöküş yaşama olasılığı yüksektir. Yani insan hayatında ödenmesi gereken diyetler söz konusudur daima. Hep bir karmaşadır insan hayatı. Büyümek için bir telaş, büyümemek için ayrı bir telaş. Zengin ya da aranan kişi olmak için bir çaba, bunun karşısında salt mutlu ve sağlıklı olmak için sarfedilen zamanlar. Neticede ihtiyaçlar sonsuz, imkanlar hep sınırlı görünür. Öyle de kabul edilir. Manevi sorumluluğun yüksek olduğu gruplarda devam eden; toplumsallaşma ve bireylikten uzak yaşantılarda daha yoğun hissedildiği muhakkak söz konusu sınırların. Yaşamak kadar güzel bir olguyu gereksiz ya da yersiz sınırlar çizerek yaralamak yerine her anından maksimum tadı alacak şekilde yararlanmak da mümkün. Bazılarının “gemileri yakmak” bazılarının “sınırları kaldırmak” bazılarınınsa “keçileri kaçırmak” şeklinde ya da benzer türetilmiş sıfat ve deyimlerle adlandırdığı kişi olmayı göze alabilmekte gizli bunun gerçeği. Sağlıklı toplum sağlıklı bireylerden oluşur tanımlamasının aksine, toplum olmak; bireyi kendinden uzaklaştırmaya, “DAHİL” olmaya yönlendiren, çekim gücü yüksek bir unsur.
Kişi daima diğerlerine karşı sorumlu olmanın getirdiği yükümlülüklerle sınırlamaya çalıştığı bir hayatı yaşıyor olmaktan yana dışarıdan fark edilmeyen bir çığlıkla savaşır dahil olduğu kurallar sinsilesiyle. “benim” istediğimin önünde, toplumun “benden” istedikleri var sürekli. Yaşam tarzını belirleyen duruş, konuşma, tavır, giyim ve benzeri alt kriterler başta olmak üzere beğenilere dek kişiyi yönlendiren toplum, homojenleşmeye yönelttiği en küçük parçası olan bireyi korumak adına aslında en büyük zararı da verebiliyor. Bir iş yerinde çalışan 4 erkek bireyden 3’ü saç boyunu kısalttığında, 4. birey de farkında olmadan bunu grubun bir kuralı olarak algılıyor ve saç boyunu kısaltıyor. Böyle olunca diğer bireyler tarafından olumlu tepkilerle onaylanarak mutlu olabiliyorken, mesai bitip kendi özel grubuna döndüğünde önceki onaylamanın aksi bir durumla karşılaşabilmesi de olası. İş yerinde dahil olunan küçük topluluk ile iş dışında dahil olunan diğer topluluk arasındaki bu çatışma farklı gruplar, topluluklarla ve farklı zamanlarda,
kişiyi sürekli bir yönlendirme ve kendisine dahil etme çabasıyla, sonuçta içsel çatışmaya götüren, iç dünyasında oluşacak olası bir çatışmaya zemin hazırlayan bir süreci yaşamaya mahkum ediyor bireyi. Bu süreci yaşamayı reddeden ya da kuralların kendisi için olmadığının farkına varan bireylerde ise, huzur; “belki” ama mutluluk derecesinin diğerlerine oranla daha yüksek seviyelerde gözlenebildiği de görülmektedir. Bu bireylerde yalnız olmanın getirdiği bir huzur eksikliği ancak kendi olmanın getirdiği bir mutluluktan sözedebiliriz. Topluma dahil olarak olası tehlikelerden uzak kalabilmek ya da riskleri paylaşabilme ihtimalinden kaynaklanan bir huzurla yaşamak mümkün iken, toplumu reddederek kendi önceliğini ele alarak ve kendi doğrularını hayata geçirerek mutlu bir yaşamı sağlamak da mümkündür.


BEREKETLİ TOPRAKLARDA ZEYTİN HASATININ ÖYKÜSÜ

"Zeytin gözlüm, sana meylim nedendir?" SOFRALARIMIZIN SİYAH İNCİSİ Yazı ve Fotoğraflar : Atakan ATASOY Fonda bir ressamın ...