-001.jpg)
"Zeytin gözlüm, sana meylim nedendir?"
SOFRALARIMIZIN SİYAH İNCİSİ
Yazı ve Fotoğraflar : Atakan ATASOY
Fonda bir ressamın
özenli fırça darbelerinden çıkmış bir tablo gibi gözlerinizin önüne serilen
masmavi İznik Gölü ve yeşilin, gölün eteklerine kadar uzandığı zeytin
bahçeleriyle, Bursa’nın Orhangazi ilçesine bağlı Sölöz Beldesindeyiz.
İstanbul’dan hareketle, feribot ulaşımı dahil olmak üzere
yaklaşık iki saatlik bir yolculuktan sonra önce Bursa yolu üzerinde bulunan
Orhangazi’ye ve oradan da solunuzda kalan İznik Gölü’nü takip ederek Sölöz’e
ulaşabilirsiniz.
Zaman hasat
zamanı. Zeytinler olgunlaşmış, iyiden iyiye kararmış dallarda. Kahvehaneler
uzak yollardan hatta Ege Bölgesinden gelen sezonluk işçilerle dolup taşmış,
neredeyse oturacak yer yok masalarda. Hasat, mevsim şartlarına göre Kasım-Şubat
aylarını kapsıyor bölgede. Köy merkezinin göle uzaklığı 3 km. ancak arada kalan
bu mesafe köylünün tarımda kullandığı zeytin bahçeleriyle kaplı.
ZEYTİN GÖZLÜM SANA
MEYLİM NEDENDİR?
-001.JPG)
Güzel bir günde
horoz sesleriyle uyanıyor ve tarlaya gitmek üzere hazırlanıyoruz gün doğarken.
Kısa bir kahvaltının ardından kadını erkeği, genci yaşlısı 12 kişilik bir
ekiple traktörün arkasındaki yerimizi alıyor ve düşüyoruz yollara. Köyün göle
doğru ilerleyen toprak yollarında bir yanımızda deli gibi bizden önce göle
ulaşmak çabasında olan derenin heyecanı, diğer yanımızda alabildiğince uzayıp
giden zeytin tarlaları ağır ağır ilerliyoruz. 15 dakikalık bir traktör
yolculuğunun ardından zeytin toplayacağımız tarlaya geliyoruz. Önce 40
basamaklı, kavak ağacından yapılma merdivenler indiriliyor ve ardından herkes
beline bağlayacağı örgü sepetleri, seleleri alıp dağılıyoruz ağaçların
arasında. Kimi dip denen, yere dökülmüş zeytinleri toplarken kimi de
merdivenler yardımıyla uzandığı yüksek dallardan Marmara’nın eşsiz lezzetiyle
ünlü sofralık zeytinlerini toplamaya başlıyorlar. Çoğu kişinin ayrı ağaçlarda
yetiştiğini zannettiği yeşil ve siyah zeytinleri birbiri ardına belimizdeki
sepetlere dolduruyoruz tek tek. Bunlar daha sonra makinelerde ebatlarına göre
ayrılacak, ardından rengine göre yeşil zeytin veya sofralık sele zeytini, fıçı (salamura)
zeytini olmak üzere belirlenecek. En küçük boyda olanlar ise zeytinyağı üretimi
için ayrılacak ve yağ fabrikasına götürülecekler. Bölgede zeytinden alınan verim iklim
şartlarına göre değişiklik gösteriyor. Böyle olunca her yıl elde edilen ürün
miktarı ve kalitesi farlılıklar gösteriyor. Ama zeytin toplama yöntemine
bakıldığında görüyoruz ki, Akdeniz ve Ege bölgelerinde kullanılan sırıkla
toplama ve silkme yöntemleri burada uygulanmıyor. Bu da ağaçların zarar
görmesini, kırılmasını tabiri caizse küsmesini engellemiş oluyor. Kadını
erkeğiyle herkes her bir zeytin tanesini tek tek dalından özenle ayırıp
dolduruyor sepetine.

Aslında kimsenin
acelesi yok. Kimi ağaç dibinde, kimi dalların üzerinde kah sohbetlerini
sürdürüyor kah yanık yanık türküler söylüyor kah neşelenip karşı bahçeleri
çınlatıyorlar şarkılarıyla. Köylünün o en saf en güzel işbirliği içerisinde,
dolan sepetler ağaçlardan indirilerek traktörün arkasındaki büyük selelere
yerleştiriliyor. Biz de onların dilinden dökülen şarkılara eşlik ediyoruz
zeytin toplarken.
ÖNDE ZEYTİN
AĞAÇLARI ARKASINDA YAR...
39bin yıldan beri
insanoğluna meyvelerini sunan zeytin ağacı; bereketin, barışın sembolü olarak
tarihte sürekli karşımıza çıkar; bazen bir romanda, bazen bir kuşun gagasında.
Kimi zaman da altından bir süs eşyasıdır yaprakları bir kraliçenin tacında.
Merdivenin en yüksek basamağında dallara uzanan delikanlının elleri arasında
düğün parası belki de, dilindeki şarkı gibi... ‘önde zeytin ağaçları arkasında
yar, yar seni kara saplı bıçak gibi sineme sapladılar...’
Güneş tam tepemize
ulaşmışken yemek molası verip tarlanın dere tarafında seleler ters çevrilerek
yapılan masanın etrafında toplanıyoruz. Soframızda domates, biber, peynir, acı
salça, köy ekmeği ama ille de zeytin var. Fazlasıyla sade ama öylesine tatlı ki
yiyeceklerimiz. Belki de bize öyle geliyor. Zeytin dallarının uzandığı
soframızda köy ekmeğine sürdüğümüz zeytin ezmesi başka bir tat taşıyor bugün
sanki. Yemeğimizin ardından derenin serin sularında ellerimizi yüzümüzü
yıkayarak tekrar işe koyuluyoruz. Kaldığımız yerden ve aynı heyecanla zeytin
toplama işini sürdürüyoruz. Güneşin dağların ardına doğru saklanmaya
başlamasıyla anlıyoruz vaktin ne kadar çabuk geçtiğini. Bugünlük tarladaki
işimiz bitti. Ama devamı var. Güneşin batışı, işlerin bitişi demek değil
Sölöz’de. Toplanan zeytinler eve götürülüp makinede önce tanelerine sonra da
yeşili, kızılı, siyahıyla, rengine göre ayrılacak nasırlı ellerde.
Yıllar önce,
toplanan tüm zeytin yine imece usulü evlerin avlularında tek tek elde ayrılırdı.
Daha sonraları kullanılmaya başlanan zeytin ayırma makinesi işi öyle hafifletti
ki, günün yorgunluğunun üzerine bu ayırma işlemine iş gözüyle bakmıyoruz
neredeyse. Yine de iş renk ayrımına gelince gözlerimiz dikkat kesiliyor.
Neredeyse gece yarısına kadar süren ayırma işleminden sonra ertesi sabah
yağhaneye götürülecek olan zeytinleri aracımıza yüklüyor ve odalarımıza
çekiliyoruz.
VE ERTESİ GÜN
Sofralarımızın
siyah incisi zeytin, lezzet ve sağlık kaynağı zeytinyağına dönüşmek üzere
yağhanede sırasını bekliyor. Ellerimizle dalından tek tek topladığımız
zeytinler önce yıkama makinesine alınıyor yağhanemizde. Oldukça temiz bir
ortamda ve dikkatli gözler arasında bir saati aşan bir süre sonunda musluktan
altın sarısı yağımız akmaya başlıyor. İlk önce dudak bükebilirsiniz akan yoğun
sıvıya. Ancak işlem henüz bitmedi. İkinci bir rafine işlemi için kazana geri
dönüyor yağımız. Ve sonrasında biraz daha bekledikten sonra tenekelere ince
ince akmaya başlıyor zeytinyağı. Bu kez daha bir sarı, daha bir güzel, daha bir
duru. Orada olup taze yağ kokusunu duymanızı isterim. Hani bir parça kızarmış
ekmek olsa yanınızda, yağa batırıp yiyeceğinizden eminim.
Gelecekte nerede
görürüz bu çapta yağ fabrikalarını diye düşünmüyoruz. Çünkü Bursa’da köylünün
bu geleneği, zeytin ağaçları meyve verdiği sürece devam edecek muhakkak. Hele
ki sofralarımızın siyah incisi zeytin ve zeytinyağı, sağlığımız için bu denli
önemli iken.
Sadece sağlık
değil zeytinin ve zeytinyağının faydalarını sayarken söyleyeceklerimiz. Zeytinyağının
bilinen onlarca faydasına ilave olarak, köyde saçımızı yıkarken kullandığımız
ev yapımı sabunların hammaddesi de bu yağ. yağhanede kullanılan yakıt da yine
aynı zeytinin hamurundan sonra kalan küspesi. Yapraklarının özellikle
aktarlarda ilaç niyetine kullanılmak üzere kilo kilo satıldığını
görebilirsiniz. Ama ille de gölgesi... bence en güzeli bu. Ayaklarınızı uzatıp
sırtınızı dayadığınız zeytin ağacının gölgesinde karşınızda İznik Gölü,
başınızda sığırcık kuşları, aklınızda hiç gitmeme düşüncesiyle öylece kalmak.
Kalabilmek ne güzel. Ancak bizleri ve Sölöz’ü iş bekliyor. Hasat devam ediyor
henüz. Yarın, ertesi gün, ertesi hafta, başka bir zeytin bahçesinde tekrar bir
araya gelinecek. Tekrar traktörlere doluşup tarlalara doğru yola düşülecek.
Ana-babalarımızın, dedelerimizin diktiği fidanların bugün büyümüş gölgelerinde
zeytinli ekmeklerimizi yiyeceğiz hep birlikte...
Sonuç cümlesi mi?
Hayır sonuç cümlesi yok bu yazıda. Çünkü her yerde olduğu gibi Sölöz’de de
hayat her şeye rağmen devam ediyor. Çünkü Sölöz’de hasat devam ediyor. – Atakan
Atasoy