28 Aralık 2020 Pazartesi

FATMA GİRİK yıllar önce doldurduğu tek 45lik plağında yeralan şarkılardan biri olan KÖRDÜĞÜM ile sayfamızda

Yeşilçamın ünlü aktristi Fatma Girik, oynadığı filmlerde yeralan şarkılardan bazılarını da seslendirmeyi tercih etmiş ve başarılı yorumuyla dikkatleri çektiği o dönemde 2 adet 45lik plakla sevenlerine seslenmiştir. 1973 yılında piyasaya çıkan 45lik plağında kördüğüm ve su sızmazdı aramızdan isimli şarkılar yeralmaktadır. Sanatçı bir de yine yeşilçamın komedyen aktörlerinden öztürk serengil ile bir plak çalışması yapmış ve yine bu 45liğin bir yüzünde aguş isimli çok da üzerinde durulmayacak, öztürk serengil havasını yansıtan vasat bir parçayı seslendirmiştir. 
Ayrıca sanatçının filmlerinde seslendirdiği şarkılar sonraki yıllarda fatma girik sevgilerimle adıyla bir LP, uzunçalar plak olarak derlenerek piyasaya sürülmüştür. 
Muhtemelen koleksiyonerlerin ilgisinden olsa gerek, bu plağı kolay kolay görme, edinme şansı birçok müziksever için sadece hayalden ibarettir. Keza su sızmazdı aramızdan ve kördüğüm adlı şarkıları okuduğu 45lik plak da koleksiyonerlerin elinde olduğundan nadiren günyüzüne çıkmakta ve dönem plaklarının arasında yüksek fiyattan alıcı bulmaktadır. 
videomuzda sanatçının çıkarmış olduğu bu tek 45liğinin bir yüzünü süsleyen kördüğüm adlı şarkısını sizlerle paylaşıyorum. 
keyifli dinlemeler. 


aşağıdaki linke tıklayarak, ilginizi çekeceğine inandığım diğer videolarım için youtube kanalıma ulaşabilirsiniz. 


16 Aralık 2020 Çarşamba

İçinden boru geçen ağaç

 Genellikle bu tip bir oluşumu fotoğraflarda görür ve hayret ederdim. bazen ormana terkedilmiş bir arabanın içinden çıkıp büyüyen, bazen bir kayanın yarığından filizlenerek hayata tutunan bir ağaç olurdu genelde bu görüntüler. 

İlkkez gözlerimle gördüm Erenköy sokaklarında dolaşırken.

Yine aklıma geldi o sözüm; 

"herşeye inat, bir yolunu bulur hayat"



Mevzu bahis kapadokya olunca, konu belli

Ne zaman kapadokya'yı tanıtan bir film ya da belgesel izlesem, dergi, gazete karıştırsam, çanak çömlek yapan ve gelen turistlerin saçlarını kesip biriktiren bir ağbi var ya hani mutlaka bilirsiniz, ondan başka esnaf yok basında.

Sanırsın birtek bu ağbi var esnaf olarak kapadokya'da.

Yerli / yabancı turistlerin aynı dükkanda aynı tezgahta çanak çömlek yapamama girişimleri bana bıkkınlık verdi.

Doğal oluşumlar ve yerleşim alanlarından başka bir yer, bu adamdan başka bir insan yok mu tanıtacak koca şehirde?







15 Aralık 2020 Salı

YOLUNU ŞAŞIRAN BÖCEK: PLANTHOPPER

YAĞMUR ORMANLARI NEREEE, İSTANBUL NERE?

2020 yılının  Eylül ayında, İstanbul'un Kozyatağı ilçesinde sokakta olduğum birgün, bahçe duvarının üzerinde rastladığım garip bir böcek son derece şaşırmama neden olurken, kuyruk kısmında bulunan görkemli tüyleri aniden açıp cüssesini büyütmesi sonrasında olağanüstü zıplama özelliği ve bunu yaparken saliseler içerisinde olup bitmesi herşeyin, bir parça da olsa bu böcekten korkmama neden oldu.Bir süre izledim, fotoğraflarını ve videosunu çektim ve sonrasında bulduğum bahçenin çalıları arasına bıraktım, gitti. 



bir çam iğnesi üzerinde yürüyebilecek kadar küçük canlıyı, sosyal medya üzerinden paylaşarak arkadaşlarıma sordum, internette arama yaptım ve sonuç çıkmadı. Sonrasında unuttum gitti. taa ki bugün bir arkadaşımın sayfasına pasladığı patlamış mısır görüntüsüne sahip minik böcek haberini görene kadar. 


Meğer benim bulduğum ve sonrasında, bulduğum gibi komşunun bahçesine bıraktığım bu böcek, yağmur ormanlarında yaşayan planthopper familyasına ait yine adla adla anılan bir böcekmiş. 

Bununla ilgili bir haber, geçmiş yıllarda bir internet sitesinde yeralmış. böcekle ilgili sınırlı bir bilgi yeralmış haberde. Yağmur ormanlarında yaşadığına ilişkin yaşam alanı bilgisi ise yine başka bir sayfada rastladığım ve benim yaşadığım semte yakın bir yerde bu böceğe rastladığını yazan kişinin yorumunu okuduktan sonra kesinliğini yitirdi. 

Sizin anlayacağınız, planthopper adlı bu minik canlı aksi söylenene dek, İstanbul'a, hatta Kadıköy semtine has bir canlı türü olarak kalacak kafamda. :)

Yazımda yeralan video ve fotoğraflar benim yaptığım çekimler. İkinci videoda zıplama hızı ve benim telefonu elimden attığım korku anımı görebilirsiniz :) - Tezgahtaki Terapist (Atakan Atasoy)

Planthopper ile ilgili youtube kanalında yeralan yabancı bir videonun linkini de en altta bulabilirsiniz.








5 Ekim 2020 Pazartesi

KADIKÖY ANTİKA PAZARI

    İstanbul sınırları içinde nezih ve güvenilir bir antika pazarı arayışında olanların müdavimi oldukları en önemli adres Şişli Bomonti'dir muhakkak. Bu yıl yakın tarihlerde ise bu adrese kardeş bir antika pazarı Kadıköy sınırlarında dahil oldu. Büyük çoğunluğunu aynı esnafın oluşturuyor olmasından dolayı kalite ve seçenek olarak da  diğer pazarı aratmıyor olması ayrı bir keyif veriyor antika meraklılarına. 

    Her hafta Pazar günleri, Kadıköy Salı pazarının kurulduğu mekanda antikacılar pazarını gezmenizi şiddetle tavsiye ediyorum. 












FOTOĞRAFLARLA KINALIADA

Yürüyüş yapamıyorum diyenler için notum ise çepeçevre adanın etrafını düzgün yollarından geçerek dolaşmak sadece 1 saatinizi alacaktır. Hiçbir şey aklınıza gelmiyorsa bile haftada bir yapacağınız yürüyüşler için bile kınalıada'yı tercih edebilirsiniz. 

İstanbulluların ve gezginlerin kısa mesafe kaçış rotalarından olan marmara adalarından biri olan KINALIADA ile ilgili sözlerin yerini fotoğraflara bırakarak bu güzelliği sizlerle paylaşmak istiyorum. 















THE GARDEN SAPANCA - adresiyle müsemma güzel bir kaçış noktası


THE GARDEN SAPANCA

Adresiyle müsemma güzel bir kaçış noktası

Şehirlerarası seyahatlerimde tercih ettiğim kaçış rotalarımdan biridir Sapanca. Çok sık olmasa da keyfim yerinde ise bir göl havası almak otobanı terkedip direksiyonu çevirdiğim güzel bir sahil şeridine sahip. 

Yıllar önce ilk keşfettiğimde ise uluslararası bisiklet yarışlarına sahiplip yapması güzel bir tesadüf olmuştu bizim için. Sessiz ve sakin göl kıyısı boyunca yürüyüş yapmış, fotoğraflar çekmiştim. Gölün kenarında oturmak, deniz bisikletlerine ve küçük sandallara binip tur yapan ziyaretçileri o durgun suların üzerinde izlemek insanın ruhunu dinlendirmeye yetiyordu. Epey bir süre geçtikten sonra yaptığım ikinci ziyarette ise biraz daha kalabalık olmasından dolayı aynı alanda sahil yolunun üst kısmında ama yine gölü seyretmeye olanak kılan gözlemecilerden birinde oturmuş, sıcak gözlemelerimizi yerken yine aynı manzaradan keyif almıştık. Ekim 2020 tarihi havaların da epey bir sıcak seyrinden dolayı bizim aynı rotaya üçüncü ziyaretimiz oldu. Bukez bambaşka bir Sapanca ve bambaşka bir sahil şeridiyle karşılaştık. 

Geçen yıllar takvimlerde gün gün ilerlerken, Sapanca takvimlerin aksine adım adım gerilemeye başlamış. O sakin göl kıyısından eser kalmazken yerli ziyaretçilerin yerlerini Arap halkından gruplar doldurmuş. Kültür karmaşası halen var ama ağırlık ne derseniz sanki eski, çok eski zamanların pazaryerlerinde ama başka bir doğu ülkesinde geziyor gibi hissetmemeniz mümkün değil. Sapanca'dan yaşayanları almışlar da mübadele ile başka bir topluluğu yerleştirmişlercesine yabancı bir şehir. Hediyelik eşya satan esnaf müşterileriyle arapça konuşuyor. Satılık villa ilanını görüp başınızı çevirdiğinizde, balkon duvarlarında arapça yazıların yeraldığı yeni binaları görüyorsunuz. Sohbet ettiğim bir esnaf şakayla karışık artık burada merhaba kelimesi tanınmıyor, merhaba dediğiniz kişi size selamün aleyküm demeniz gerektiğini hatırlatıyor dedi. Sözün özü Sapanca dışarıya kapalı bir havaya bürünmüş, kısacası Sapanca bitmiş, gitmiş, yerine başka bir şehir kurulmuş gibi.


Neyse ki bu 
kargaşanın içerisinde, gölün bir paralel üst sokaklarında halen kaçıp sığınabileceğiniz, ruhunuzu ve midenizi doyurabileceğiniz güzellikler de var. Bizim bu anlamda tercih ettiğimiz mekanın ismi "THE GARDEN sapanca" oldu. THE GARDEN, gölün yerli ve yabancı ziyaretçilere açık kıyı şeridinin hemen üst paralelinde


Arada bir rotadan çıkmanın hiçbir sakıncası yok. 
 yeralan, diğerleri gibi yüksek bahçe duvarlarıyla kendini gizlemiş benzer doğa restaurantlarından biri. Fark arıyorsanız da hemen yanıbaşından geçen, the garden'a sınır çizerek göle ilerleyen güzel bir derenin kenarında kahvaltınızı etmek, yemeğinizi yemek, sohbetinizi etmek diyebiliriz. Mönüsü güzel olmakla birlikte arasına değişik ve farklı lezzetler de katmayı ihmal etmemişler. Çalışanlar nazik ve ilgili. Ortam sessiz. Bu sessizlik şehir kalabalığı ve trafik seslerinden arınmışlık olmakla birlikte yine de o denli sessiz değil. Ama bu rahatsız olabileceğiniz değil hatta huzuru bulabileceğiniz sesler demek. Masaların yanından akıp giden dere, ağaçların yapraklarından süzülürken ıslık çalan ılık rüzgar, rüzgara eşlik eden kuşların sesleri. İşte kapısından girdiğiniz andan itibaren THE GARDEN Sapanca'da kendini içinde bulacağınız ortam bu. Benden tavsiye. 

Arada bir rotadan çıkmayı denemekte fayda var.

manzara 4 mevsim ayrı güzellikte







 

15 Nisan 2020 Çarşamba

OSMANLI SADRAZAMI SÖLÖZLÜ SİLAHDAR DAMAT ALİ PAŞA

Silahdar Damat Ali Paşa veya Şehit Ali Paşa (d. 1667–ö. 1716) III. Ahmed saltanatında, 27 Nisan 1713 - 5 Ağustos 1716 tarihleri arasında üç yıl üç ay sekiz gün sadrazamlık yapmış Osmanlı devlet adamıdır. 5 Ağustos 1716'da Avusturya Ordusu'na karşı yapılan Petrovaradin Muharebesi'nde şehit düşmüştür.

OSMANLI SADRAZAMI SÖLÖZLÜ SİLAHDAR DAMAT ALİ PAŞA 

İznik Gölü kıyısındaki Sölöz köyünde mukim Hacı Hüseyin Ağa adında bir Türk'ün oğludur. II. Ahmed devrinde Enderun'a alındı. Silahtar ocağına alındı. Padişah II. Mustafa'nın gözüne girmesi sayesinde tarafından saray teamülüne aykırı olarak hasodaya alındı ve akabinde padişahın sırkatibi oldu.

1709 Mart'ında ise III. Ahmed'in kızı Fatma Sultan ile nişanlandı ve "İkinci Vezir" rütbesiyle saraydan çıktı. Padişaha yakınlığı sayesinde Sadrazamların idaresine tesir edebilmeyi başaran Ali Paşa, 27 Nisan 1713'te sadaret makamına getirildi.

Bu makamdaki ilk başarısı, İngiltere ve Hollanda devletlerinin de tavassutuyla 5 Haziran 1713'te Ruslarla anlaşıp Prut Antlaşması'nı yeni esaslara göre belirlemek oldu.

Sadrazamlığı başlangıcında 1699 Karlofça Barış Antlaşması ile Venediklilerin eline geçen Mora sorunları ile uğraştı. Venedikliler bu anlaşma hükümleri tamamen ihlal ederek Karadağ'daki isyanı teşvik edip isyancılara yardım edince ve İstanbul-Mısır seferleri yapan Osmanlı ticaret ve hac gemilerine saldırınca Osmanlı İmparatorluğu 8 Aralık 1714'te Venedik'e karşı bir savaş ilan etti.

Venediklilere savaş ilanından hemen sonra 1715 yazında Sadrazam Silahdar Damat Ali Paşa komutasındaki Türk ordusu Venediklilerin elinde olan Mora Yarımadası'na doğru ilerlemeye başladı. Türk Ordusu, altı hafta içinde Karlofça Antlaşması ile kaybedilen Korint, Anabolu, Modon, Koron ve Navarin kaleleri de dahil olmak üzere tüm Mora Yarımadası'nı geri aldı, ayrıca 1669 yılinda Girit fethedildikten sonra hala Venediklililerin elinde kalan Suda ve Spina Longa kaleleri de Türk donanmasının da katkısıyla zaptedildi, böylece tüm Mora ve Girit Venediklilerden temizlendi.




Mora'nın yeniden fethedilmesi başarısından sonra Sadrazam Silahdar Damad Ali Paşa komutasındaki Türk ordusu kuzeye Avusturya'ya karşı ilerlemeye başladı. 5 Ağustos 1716'da sadrazamın serdarlığı altındaki Osmanlı ordusu Petrovaradin Muharebesi'nde Savoy Prensi Eugen komutanlığı altındaki Avusturya ordusuna yenildi ve Silahdar Damat Ali Paşa bu savaşta askerlerine cesaret vermek isteyip cephenin ön saflarına ilerleyince alnından vurularak hayatını kaybetti. Bu nedenle tarihlerde Şehit Ali Paşa adı ile anılır oldu.

Naaşı Belgrad'a getirilip orada Kaleiçi'nde yaptırılmış olan türbeye gömülmüştür.

Sadareti döneminde ilmiye sınıfında ıslahatlar yaptı, çocuk yaşta olanlara müderrislik unvanı verilmesini yasakladı. Mısır'a köle olarak getirilen zenci Habeşlerin gayrıinsani olan hadım edilmelerini kaldırdı. Zeamet müessesesinde reformlar yaptı.

Döneminde ayrıca, İzmir'e bir sabunhane, İznik'te doğduğu köyde ve Mora'da fethettiği Anapoli'de birer cami ve İstanbul'da bir kütüphane yaptırttı.

kaynaklar:
Danişmend, İsmail Hâmi, (1961) Osmanlı Devlet Erkâni, İstanbul:Türkiye Yayınevi.
Buz, Ayhan, (2009) Osmanlı Sadrazamları, İstanbul: Neden Kitap, ISBN978-975-254-278-5
wikipedia

DAMAT ALİ PAŞA İLE İLGİLİ ÖNEMLİ BİR BİBLİYOGRAFYA DA TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİNDE YER BULMUŞTUR.

İznik gölü kenarında bulunan Sölöz köyünde doğdu. Öldüğünde otuz beş yaşında olduğu bilindiğine göre 1093 (1682) yılında dünyaya geldiği söylenebilir. Kaynaklarda Silâhdar ve Damad unvanlarıyla da anılır. Bazı Batı kaynaklarında geçen Cin lakabı muhtemelen Has Oda’da iken padişahı çeşitli hokkabazlıklar ve sihirbazlıklarla oyalamasından kaynaklanmıştır. Babası İstanbul’a gelerek bazı paşaların kethüdâlığında bulunmuş olan Hacı Hüseyin (bazı kaynaklarda Hasan) Ağa’dır. Küçük yaşta II. Ahmed döneminin (1691-1695) sonlarında saraya girdi, Enderun’da Kiler Odası’nda eğitim gördü ve bu sırada halife unvanını aldı. Çorlulu Ali Paşa’nın silâhdarlığı esnasında ona intisap etti ve II. Mustafa’ya takdim edilerek bu padişahın has kulları arasına katıldı. III. Ahmed’in cülûsundan sonra da durumunu korudu, Has Oda’da sırasıyla rikâbdar, çuhadar ve silâhdar oldu; dört yıl süreyle bu görevde kaldı. Bu sırada Has Oda nizamında değişiklikler yaptığı, Şeyhülislâm Paşmakçızâde Ali Efendi ile baba-oğul gibi oldukları ve onun tesiriyle Bayramî-Melâmî şeyhi La‘lîzâde Abdülbâki Efendi’ye intisap ettiği rivayet edilir (DİA, XXVII, 90-91).

1120’de (1708) III. Ahmed’in musahibi olan Ali Ağa, bir süre sonra padişahın kızı Fatma Sultan’la nikâhlandı (Rebîülevvel 1121 / Mayıs 1709) ve ikinci vezirlikle taltif edildi. Çok geçmeden rikâb-ı hümâyun kaymakamlığına getirilince nüfuzu daha da arttı, sadrazam tayinlerinde bile etkili hale geldi. O sırada sadrazamlık yapan Çorlulu Ali Paşa’nın makamından azledilmesinde rol oynadı. Baltacı Mehmed Paşa kendisini padişahın yanından uzaklaştırmaya çalıştıysa da bunu başaramadı. Hoca İbrâhim Paşa’nın sadrazamlığa tayininde etkili oldu. Fakat sadrazamın kendisine karşı bir suikast tertibi içinde bulunduğunu öğrenince onu katlettirdi; 1 Rebîülâhir 1125 (27 Nisan 1713) tarihinde kendisi sadrazamlığa getirildi.

Sadrazamlıkta Ali Paşa’nın ilk icraatı, Prut Antlaşması’nın Rusya ve Lehistan’la ilgili bazı maddelerini açıklığa kavuşturmak ve Rusya’nın anlaşma şartlarına uymasını sağlamak oldu (Temmuz 1713). Selefleri gibi 1699 Karlofça Antlaşması ile kaybedilen yerleri geri alma siyaseti izledi. İlk hedefi ise Mora idi. Venedikliler’in Karlofça Antlaşması’na aykırı biçimde Akdeniz’deki Osmanlı ticaret gemilerini sürekli tâcizleri, 1713’te hâmilik anlaşması yaptıkları Karadağlılar’ı Osmanlılar aleyhine kışkırtmaları ilişkileri gergin bir noktaya getirmişti. Ali Paşa, Venedik’e mektup göndererek bu devleti uyardıysa da sonuç alamadı ve sefer hazırlıklarına başladı. Bu arada Köprülüzâde Nûman Paşa, Venedikliler’in tahrikiyle ayaklanan Karadağlılar’ı yatıştırmıştı. Ancak kaçan bazı âsi Karadağlılar, Akdeniz’deki Osmanlı gemilerine saldırmıştı. Bu durum antlaşmanın bozulması olarak kabul edildi ve Venedik’e savaş açıldı. Avusturya’ya elçi gönderildi ve Rus savaşında olduğu gibi bu savaşta da tarafsız kalması istendi. Çok kısa sürede sefer hazırlıklarını tamamlayan ve daha ziyade müsâdere yoluyla pek çok kişinin mallarına el koyan Serdârıekrem Ali Paşa karadan, Kaptanıderyâ Canım Hoca Mehmed Paşa da otuz kalyon ve kırk kadırgadan meydana gelen donanma ile denizden Mora seferine çıktı. Kara ve deniz kuvvetleri Selânik’te buluştu. Sadrazam kumandasındaki kara ordusu ilk hamlede Mora Kasteli’ni alırken kaptanpaşa da İstendil ve Egine (İğne) adalarını zaptetti. Gördüs (Korintos), Anabolu (Nauplion), Argos, İnebahtı ve Preveze’nin zaptından sonra Kuzey Mora’nın fethi tamamlandı. Ardından güneye hareket eden Ali Paşa Modon, Koron ve Navarin üzerine yürüdü, bunlardan sadece Modon’da Venedik direnişiyle karşılaştı, fakat kısa sürede Güney Mora’nın da fethini tamamladı. Ayrıca yarımadanın doğu ucundaki Benefşe, Çuka ve Ayamavra adaları ile Bosna sınırındaki Bihke Kalesi geri alındı. Katolik Venedik’in malî ve dinî baskılarından bıkan Moralı Rumlar, Osmanlı dönüşünden memnun olmuşlardı. Bu arada halktan Venedik’e yardımda bulunanlar tenkil edildi, yurtlarından çıkarılanların yeniden iskânları yapıldı. Böylece civarındaki adalarla birlikte kısa sürede geri alınan Mora yarımadası Eğriboz sancağının ilâvesiyle eyalet haline getirildi. Tekrar tahriri yapılarak kalelere yeni muhafızlar ve bir defterdar tayin edilirken Mora fâtihi diye anılan Ali Paşa da Edirne’ye döndü (11 Kasım 1715). Bu zafer münasebetiyle Osmanzâde Ahmed Tâib bir kaside, Derviş Mûsâ da bir manzume yazdı.

Ali Paşa, Mora’nın geri alınmasıyla meselenin bitmediği kanaatindeydi. Zira Korfu adası ile Zadra, Venedik’in kontrolü altındaydı ve bu devletin donanmasına yataklık yapıyordu. Bu yüzden Kaptanıderyâ Canım Hoca Mehmed Paşa’nın telkinleriyle yeni bir seferin hazırlıklarına başlandı. Yapılan hazırlıklardan haberdar olan Venedikliler de Avusturya ile ittifak yaparak savaş hazırlıklarına girişmişti. Avusturya Başvekili Prens Eugen, Ali Paşa’ya gönderdiği mektupta Venedikliler’den alınan yerlerin iadesini ve zararlarının tazminini istiyor, barışın bozulabileceğini ifade ediyordu. Bunun üzerine Ali Paşa donanmayı Korfu’ya göndermeye, kendisi de Avusturya seferine çıkmaya karar verdi. Dâvud Paşa Kışlası’nda toplanan meşveret meclisinde böyle önemli seferler için daha büyük hazırlıklar yapılmasını öne süren mâzul Anadolu kazaskeri Mirzazâde Şeyh Mehmed Efendi gibi muhalifler susturuldu. Özellikle şeyhülislâmın sefer lehine verdiği fetvaya Anadolu kazaskerinin, “Arada kan dökülmeden sulhu bozmak nâmeşrûdur” şeklindeki itirazına karşılık Ali Paşa, “İşte kâfir yakamıza yapıştı, artık nasıl sulh gözetilir?” diyerek onu Pravadi’ye sürdü.

100.000’i aşkın bir orduyla (2 Cemâziyelevvel 1128 / 24 Nisan 1716), Avusturya seferine çıkan Serdârıekrem Ali Paşa, Belgrad’da yapılan istişare toplantısında Tımışvar tarafına gidilerek Avusturyalılar’ın bu yöne doğru çekilmesi teklifini kabul etmedi. Rumeli Beylerbeyi Sarı Ahmed Paşa’nın telkiniyle Avusturya ordusunun beklediği Varadin tarafına gitmeyi emretti. Avusturya kuvvetlerinin mevcudu 64.000 kadardı. Belgrad Kalesi’nden alınan toplarla Osmanlı ordusu Zemun yakasına geçti. Ancak ordunun top ve mühimmat eksikliği vardı. Toplanan savaş meclisinde hemen hücuma geçilmesi öne sürüldüyse de Sarı Ahmed Paşa’nın ordunun yorgun olduğu yolundaki sözleriyle bu yapılmadı. Ertesi gün de Ahmed Paşa saldırıyı engelleyip askeri siperlerde bekletti. Ordunun önüne siperler kazılıp etrafı mühimmat arabalarıyla çevrildi. Ali Paşa, Avusturyalılar’ın harekete geçtiğini görünce kethüdâsını Sarı Ahmed Paşa’ya göndererek durumu araştırdı. Avusturyalılar’ın kaçtığı yolunda haberler gelince bir süre daha oyalandı. Ali Paşa’nın reîsülküttâb ve kethüdâsının etkisi altında kaldığı, Müneccim La‘lîzâde Abdülbâki’nin hücum için belirleyeceği eşref saatini beklediği de rivayet edilir. O gün karşılıklı top atışlarıyla geçti, ertesi gün öğleye kadar süren asıl savaş ağır yenilgiyle sonuçlandı. Sağ cenah kumandanı Türk Ahmed Paşa’nın şehâdeti üzerine askeri cesaretlendirmek isteyen Ali Paşa at üstünde yalın kılıç hücuma geçince bir kurşunla alnından vurularak öldü (16 Şâban 1128 / 5 Ağustos 1716). O sırada yanında kapıkulu süvarilerinden sipah ve silâhdarlarla gedikli zaîmlerden başka kimse kalmamıştı. Fındıklılı Silâhdar Mehmed Ağa yanında kırk elli kadar iç oğlanı, on kadar sakallı ağa ile yeniçeri çadırlarının sonuna kadar at süren Ali Paşa’nın, “Hani ocaklı, hani gedikli?” diye bağırınca, “Kendine yarar asker mi bıraktın, işte şurada üç dört nefer ağa kaldı” cevabını aldığını yazar. Ali Paşa’nın naaşı Defterdar Efendi’nin kiler arabasıyla Belgrad’a götürülerek kale içindeki Kanûnî Sultan Süleyman Camii hazîresine defnedildi. Yirmi üç yıl sonra Belgrad’ın geri alınmasının ardından üzerine türbe yapıldı. Fakat Ali Paşa’nın kemiklerinin yetmiş yıl kadar sonra Belgrad’ı ele geçiren Avusturyalılar tarafından bir zafer nişanesi olarak Viyana’da Hadersdorf ormanına götürüldüğü nakledilir (Hammer, XIII, 313).

Üç buçuk yıl kadar sadrazamlık yapan Ali Paşa, kaybedilen toprakların geri alınması yolundaki faaliyetlerinin ilkinde başarılı olduğu halde ikincisinde yenilgiye uğramış ve yeni meselelerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Kendisini yakından tanıyan Fındıklılı Silâhdar Mehmed Ağa, Ali Paşa’nın gururunun gençliğinden kaynaklandığını, çevresindekilerden kaptanpaşanın, kethüdâsının ve defterdarın etkisinde kaldığını, onların telkiniyle 1000’den fazla âyanı mal sevdasıyla katlettirdiğini ve mallarına el koydurduğunu, Avusturya seferinin masraflarını bu şekilde karşılamak istediğini belirtir ve onu akıllı, faziletli, âlim, cesur, merhametli, fakat zaman zaman gaddar ve sert mizaçlı biri olarak niteler. Ayrıca daha sarayda Has Oda’da iken sihre meraklı türlü hokkabazlık gösterileri yapan, bununla birlikte yüzü gülmez, kimseyle ahbaplık etmez, hastalıklı bir genç olarak tanındığını bildirir. III. Ahmed’in gözüne de yine bu sihir kabiliyeti sayesinde girdiğini yazar. Diğer kaynaklarda adaletli ve dürüst olduğu, israftan hoşlanmadığı, güzel konuştuğu, çok kitap okuduğu kaydedilen Ali Paşa’nın silâhdarlığı zamanında saray masraflarını kıstığı, yüksek rütbeli tayinlerde sadrazama verilmesi mûtat hediyeleri yasakladığı ifade edilir. Sadrazamlığı döneminde merkezde olumlu icraat ve ıslahatlarda bulunmuştur. Para karşılığı ilmî rütbelerin verilmesini, küçük yaşta müderris tayinlerini yasaklamış, tayinlerde her işin erbabını seçmeye özen göstermiştir. Fermanlar gönderterek Mısır’da Afrikalı kölelerin hadım edilmeleri geleneğini kaldırmıştır. Âdet-i ağnâm vergisini mâlikâne sisteminden çıkarmış ve mukātaaların mâlikâne şeklinde değil iltizam olarak tevcihi usulünü geri getirmiştir. Muhasebe defterlerini inceleterek yapılan suistimalleri tesbit ettirmiş ve kayıtları yeniletmiştir. Bu arada, öteden beri Dârüssaâde ağalarının nezâretinde olan Haremeyn evkafını Evkaf Muhasebesi adıyla yeniden teşkilâtlandırmıştır. Gedikli zeâmet teşkilâtını ıslah etmiş, devletin gelir gider defterlerini günü gününe tutturmuş, her ayın sonunda aylık defterine geçirterek yıldan yıla muhasebesini yaptırmıştır. Bu sayede vefatından sonra yirmi otuz yıllık hesapların bir günde görülmesinin mümkün olabildiği belirtilir (Tayyarzâde Atâ Bey, II, 99). Kabiliyetli kişileri himaye edip yetişmelerini sağlamaya çalışan Ali Paşa dönemin ilim ve mârifet erbabını çevresine toplamış, bunlardan Defterdar Sarı Mehmed Paşa’ya hazırlattığı Ta‘lîmâtnâme’sinde devlet memurlarının uyması gereken kuralları belirlemiştir. Özenle topladığı kitaplarını İstanbul’da Şehzade Camii yanındaki konağının taş odasını kütüphane haline getirerek buraya koydurmuş (bk. ŞEHİD ALİ PAŞA KÜTÜPHANESİ), İstanbul’da Üskübî mahallesinde ve Kuzguncuk’taki yalısında da kütüphaneler teşkil etmiştir. Ülke dışına kitap ihracını yasaklamış, daha önce medrese haline getirilen, fakat yanmış olan Galata Sarayı Mektebi’ni tamir ettirerek tekrar Enderun’a hazırlık mektebi yapmıştır. Şefik Mehmed Efendi’yi ve ardından Râşid Mehmed’i vak‘anüvislik görevine getirmiş, Nâbî’nin mektuplarını tezkirecisi Habeşîzâde Abdürrahim Çelebi’ye toplatmıştır. Kendisine sunulan Arapça, Farsça ve Türkçe arz, kaside ve tarihler Edirne’de maiyetinde bulunan Mustafa Sâmi Bey tarafından bir araya getirilmiştir. İnşâsının güzel olduğu belirtilen Ali Paşa’nın bir divançe teşkil edecek kadar şiirlerinin bulunduğu, fakat şiiri pek önemsemediğinden bunları kayıt altına aldırmadığı nakledilir. Ali Paşa doğum yeri olan Sölöz’de bir cami, geri alınmasından sonra Anabolu’da bir cami ve medrese inşa ettirmiştir. İstanbul’da Ayvansaray’da Çınarlıçeşme Mescidi’ni, bu civardaki Ebû Zer-i Gıfârî Mescidi’ni ve tavanı açık makam kabrini de yaptırmıştır.

26 Mart 2020 Perşembe

AJDA PEKKAN'IN KOT GÖMLEĞİNİN SIRRI NE?

Ajda Pekkan'ın 1973 yılında SES, 1976 yılında HAYAT dergilerinin kapağına poz verirken ve 1974-1975 yıllarında kullandığı saç kesimiyle dergilerde yeralırken giydiği kot gömleğinin sırrı neydi?
Sanatçı bu gömleğin uğuruna mı inanıyordu?
Bu gömleği çok mu seviyordu?
O yıllarda pek de bulunmayan, yurtdışından aldığı özel bir parça mı idi?
Tutumlu ya da cimrilik sonucu mu aynı gömleği 3 yıl basına poz verirken kullanmıştı?
Ya da özel birinden hatıra bir hediye miydi?

Bilgi, Şahan A. Sarıoğlu'ndan geldi.
1973 yılında Brut Jeans markasının o yıllarda gündemi oluşturan zımbalı kot gömleği (Aynı serinin zımbaları yerinde sarı kırmızı işlenmiş kır çiçekleri de olanı vardı..unisex bir model..!) o tarihlerde İngiltereye gidebilenler muhakkak almıştı bu gömlekten Londra / Oxford Caddesinde iki üç dükkanda bir mağazası bulunan firmadan.. 



























11 Şubat 2020 Salı

İstanbul'un kayıp adası vordonisi.


Bilenlerin sayısının bilmeyenlerden az olduğu bu kayıp ada hakkında harika bilgiler var internette. Ben ilk gördüğümde deniz üzerinde yunus balıkları var zannettim. Günümüzde görünen kısmı o büyüklükte çünkü. Baktım hareket etmiyorlar.

İşte, 1010 yılında gerçekleşen depremle suya gömülen vordonisi adasının fotoğrafı. Bilgi için nette adını yazın yeter.

BİR GARİP BİENAL

BİR GARİP BİENAL;

OSURUKTAN TAYYARE

Büyükada'da İstanbul bienaline evsahipliği yapan mekanlardan birine girdik.

Asıl niyetim tarihi binayı fırsattan istifade ederek gezmekti. Binaya girilmiyor ama verandadaki heykelleri görebilirsiniz dediler. Heykel dedikleri de ortaokul elişi dersinde tutkal ve gazete kağıdı kullanarak yaptığımız kukla ve figürlerin devasa boyutta olanları. Hepsi acemice estetikten yoksun ve belli bir mesajı yok.

Etrafta entel dantel gezerek, anlamış gibi bakınan, zamanını boşa harcamaya gönüllü yığınla insan.

Mekanı terkederken aklımda eski bir söz; "osuruktan tayyare, selam söylen o yare!"

Ekranlarda yepyeni bir Çakma dizi:BABİL (çakma OZARK)


Altına senaryo ve hikaye bizim diye imza atmasalar hiç dert değil ama geçen sezonlarıyla en çok izlenenler listesinde birinci olan bir diziyi devşirince işler hiç de öyle olmuyor. Küçük oğlanın saç traşı, kadının saçının tarama şekli, halit'in hırkası göze batıyor OZARK'ı izleyince. Gelecek bölümlerde Halit Ergenç saadet zinciri kuracak, ozarkda ise kilisede konuşmalar yaparak din üzerinden paralar toplanıyor. Halit'in ilk bölümde para üzerine verdiği ders ise aşağıdaki fotoğraflarda ozarkın konusunu anlatmak için ilk bölümde geçen konuşmayla aynen örtüşüyor. Yapın. Yapın ama en azından biz yaptık diye hava atmayın.

instagramda rengarenk bir sayfa: @bohostylebeauty

Şal, fular, el yapımı ahşap kolye, takı alışverişinde interneti tercih edenler için birbirinden kaliteli ve son derece zevkli ürünlerin satışının yapıldığı yeni bir instagram sayfası var artık. İnstagram üzerinden @bohostylebeauty isimli sayfayı ziyaret ederek sezonun en renkli ve popüler modellerini görebilir, sipariş vererek kısa sürede sahip olabilirsiniz. 








BEREKETLİ TOPRAKLARDA ZEYTİN HASATININ ÖYKÜSÜ

"Zeytin gözlüm, sana meylim nedendir?" SOFRALARIMIZIN SİYAH İNCİSİ Yazı ve Fotoğraflar : Atakan ATASOY Fonda bir ressamın ...