14 Ocak 2011 Cuma

POPÜLER ARABESK

Hangi tür müzik diyerek başlamak istedim sizlere anlatmak istediklerime. Çağdaşlarımın büyürken dinlediği müzikleri şöyle bir hatırlayınca da “ÖNCE ARABESK VARDI” gibi bir başlığın bu yazının sizlere anlatmak istediklerini bir çırpıda özetleyebileceğine inandım. Ancak biraz düşününce, bizden önceki o güzel nesle, Türkiye’de Türkçe sözlü pop müziğin olmadığı dönemleri yaşayan nesle haksızlık etmiş olurum diye bir korku sardı içimi. Gerçekten de bugün sanki sadece pop müzikten ibaretmişçesine sürekli aynı notalar etrafında dönen albümler neredeyse gün geçtikçe birbirinin aynadaki aksi gibi gelir oldu kulaklarımıza.
Sezen Aksu (foto by aTakan aTasoy)

Arabeskten önceki döneme yetişememiş olmaktan dolayı o günün müziği hakkında konuşmak haddimize değil belki ama 80’lerin çocukları olan bizler,o dönemler henüz genç sayılabilecek bir akım olan arabesk müzikle tanışmış ve bu türün sayılı temsilcilerini hep birlikte kabullenmiştik. Yazlık kışlık demeden, koltukları tahta iskemleymiş ya da kendimizi evimizde hissettiren cinsindenmiş düşünmeden doldurduğumuz sinema salonlarında saf aşıkların hikayelerinin sonu geldiğinde buram buram arabesk kokan, sözden çok müziğe yer veren Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay filmlerini izledik. Necla Nazır’ın saçlarını gizlemek için peruk kullanmadığı, Banu Alkan’ın omuzlarını geçmeyen saçlarının henüz kahverengi olduğu, Ahu Tuğba’nın adının Tuğba Çetin diye geçtiği dönemlerdi bunlar. Ferdi de Orhan da daha ‘ağabey’diler hayranlarının gözünde. Şimdiki gibi ‘baba’ olarak anılmıyorlardı. Her ne kadar TRT onayını alamayarak tek kanallı televizyonlarımızdan ve radyolarımızdan bize ulaşamasalar da Sahnelerimizin yeni yıldız adaylarını önce poşetler içerisinde özenle sunulan dergilerdeki fotoğraflarından, filmlerinden ve sonrasın da da –eğer şansları ve tabii şansımız varsa- arabesk kokulu kasetlerinden dinleme şansına erişirdik. Elbette sadece arabesk değildi radyo frekanslarından, kasetçi dükkanlarından ve sinema salonlarından içimize işleyen melodiler. Her şeye ve her türe inat Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği her zamanki yerini korumayı bildi. Halen de öyle. Bu iki temel türün dinleyicisi hiç değişmedi, terk etmedi müziğini. Ancak gün geçtikçe sayıları azaldı. Ya da yeteri kadar beste üretilmedi bu tarzlarda. Yeni çalışmalar ortaya çıkmadı bir süre. Samime Sanay, Faruk Tınaz gibi temsilcilerin yeni yorumlarıyla, bildiğimiz Türk Sanat Müziği, yerini önce çok sesli Türk Sanat Müziği’ne, türkülerimiz de sözlerindeki farklılıklarla Özgün Müziğe bıraktılar. Ve zamanla aranmayan türler oldu şarkılarımız ve türkülerimiz. 80’lerin sonunda artık bir slogan ve TRT için vize anlamı taşıyordu yeni tür Sanat Müziğimizin ‘hiçbirşeyde gözüm yok’ bestesi. Hülya Avşar, Seda Sayan, Sibel Can, Serpil Çakmaklı gibi isimler beyaz camdan ilk assolist selamlarını hep bu şarkıyla verdiler bizlere. Sonrasında daha bir az-solist kıvamına erişip adeta bizden oldular televizyon ekranlarını parselleyerek.
 
Tarkan - foto by aTakan aTasoy

Çok geçmeden ve o yılların politik ve ekonomik koşuşturması içerisinde nasıl olduğunu anlamadan gelinen 90’larda ise “ABONE” adlı şarkıyla başlayan yeni bir akım tüm müzik türlerinin tahtına oturdu. Artık Türkiye’de yepyeni bir pop müzik anlayışı vardı. Türkçe sözlü hafif batı müziği mi yoksa aranjman mı diye tartışıladururken, anlamlı anlamsız bir sürü kelime bir araya getirilerek yeni sözler yazıldı, yeni ritmler oturtuldu. Daha çok Aysel Gürel’in sözleri, Garo Mafyan’ın müziğiyle yolbuldu kendine bu akım. Ama altta hep aynı tempo yeralıyordu. Ya slowdu tercihimiz ya da dans. Ortası olmadı. Böyle gelindi 2000’li yıllara. Bu süreç içerisinde sürekli aynı notalar etrafında dönüp duran pop müziğimiz yeni arayışlar içerisine girerken eskiyi hatırladı birden. Müzik marketlerden yükselen pop müziğinin içerisindeki notalar bazen sanat müziğimizden bazen türkülerimizden ilham alır oldu. 
Emel Sayın (foto by aTakan aTasoy)
 Her ne kadar “önce arabesk vardı” desek de, arabesk halen var aslında. Hiç gitmedi. Bir süreliğine dinlendi, yeni gelenleri izledi belki ama o hep içimizdeydi. Bugün en starımıza en pop olanımıza, en uluslararası çapta bildiğimiz sanatçılarımızın albümlerine daha dikkatli bakın, öyle kıyıda köşede değil, aslında tüm bu çalışmalarda arabesk en başta. Hatta baş tacı. Ama bir farkla. Artık onun adı pop. Yani popüler müzik.


Şimdi çevremdeki arkadaşlarıma bakıyorum da, ben şarkı dinlemem, türkü dinlemem, hatta arabesk dinlemem diyenlere gülüyorum sadece. Hatırlayın ki Tarkan bile son çalışmasında Aşık Veysel ustayı yadediyor. Dudu’nun ritm sazları için klipte kullanılan müzisyenler aslında hangi türü seslendiriyorlar sanıyorsunuz. Evet önce arabesk vardı. Ama arabesk hala var. Bu yüzden bizler bugün hiç ayırt etmeden her türlü müziği dinliyoruz. Çünkü hepsi bizden. Her biri bizim içimizden çıkan melodiler. (Yazar - aTakan aTasoy)

Hiç yorum yok:

BEREKETLİ TOPRAKLARDA ZEYTİN HASATININ ÖYKÜSÜ

"Zeytin gözlüm, sana meylim nedendir?" SOFRALARIMIZIN SİYAH İNCİSİ Yazı ve Fotoğraflar : Atakan ATASOY Fonda bir ressamın ...