Yazmakla yazmamak arasında
kalınan yaşanmışlıklar var ki; pişman olmak mı yoksa – kötü de olsa- yaşamış
olmaktan ayrı bir huzur duymak mı gerektiğine net bir yanıt bulamıyor insan. başkalarınca
sorulan ya da kendi kendine sorduğun onca soruya yanıt bulamamışken bir yandan
da verilecek yeni hesaplara konu anılar biriktirmeye devam ediyorsun ister
istemez. Bir noktasında her şeyi durdurup bozulan kısımları tamir etmek gibi
bir lüksün ne yazık ki hiç yok ve olmayacak. Varsa eğer yolunda gitmeyen,
senaryonun dışına taşan kısımlar; yazılanı değiştirmek yerine, her şeyi bırakıp
yeni bir projeyi hayata geçirmek üzere, tümünü resetlemek, sil baştan, yeniden
ve yenisine başlamak için hiçbir zaman geç olmayacak; “yarından başka”.
Şu an yapamıyorsan bil ki senin önünde sınırların,
şüphelerin, korkuların, çekimserliğin var. Şu an yapamıyorsan bireyselliğini
örseleyen bir toplumsallığın söz konusu yaşamında. Kendin olamıyor ve kendin
için istemiyorsun demektir bu da sonuçta. Benliği öne aldığında insan, daha
mutlu bizler için yer açmaya adım atabileceğinin
farkına ve huzuruna varabilmek adına en büyük adımı
atmış olacaktır. Elbette bu adımı atmak yazıldığı ya da sözlendiği kadar
kolay olmayacaktır hayatta. Bir çıkış yapabilmek için mutlak surette bir iniş,
bir çöküş yaşama olasılığı yüksektir. Yani insan hayatında ödenmesi gereken
diyetler söz konusudur daima. Hep bir karmaşadır insan hayatı. Büyümek için bir
telaş, büyümemek için ayrı bir telaş. Zengin ya da aranan kişi olmak için bir
çaba, bunun karşısında salt mutlu ve sağlıklı olmak için sarfedilen zamanlar.
Neticede ihtiyaçlar sonsuz, imkanlar hep sınırlı görünür. Öyle de kabul edilir.
Manevi sorumluluğun yüksek olduğu gruplarda devam eden; toplumsallaşma ve
bireylikten uzak yaşantılarda daha yoğun hissedildiği muhakkak söz konusu
sınırların. Yaşamak kadar güzel bir olguyu gereksiz ya da yersiz sınırlar
çizerek yaralamak yerine her anından maksimum tadı alacak şekilde yararlanmak
da mümkün. Bazılarının “gemileri yakmak” bazılarının “sınırları kaldırmak”
bazılarınınsa “keçileri kaçırmak” şeklinde ya da benzer türetilmiş sıfat ve
deyimlerle adlandırdığı kişi olmayı göze alabilmekte gizli bunun gerçeği.
Sağlıklı toplum sağlıklı bireylerden oluşur tanımlamasının aksine, toplum
olmak; bireyi kendinden uzaklaştırmaya, “DAHİL” olmaya yönlendiren, çekim gücü
yüksek bir unsur.
Kişi daima diğerlerine karşı sorumlu olmanın getirdiği
yükümlülüklerle sınırlamaya çalıştığı bir hayatı yaşıyor olmaktan yana
dışarıdan fark edilmeyen bir çığlıkla savaşır dahil olduğu kurallar
sinsilesiyle. “benim” istediğimin önünde, toplumun “benden” istedikleri var
sürekli. Yaşam tarzını belirleyen duruş, konuşma, tavır, giyim ve benzeri alt
kriterler başta olmak üzere beğenilere dek kişiyi yönlendiren toplum,
homojenleşmeye yönelttiği en küçük parçası olan bireyi korumak adına aslında en
büyük zararı da verebiliyor. Bir iş yerinde çalışan 4 erkek bireyden 3’ü saç
boyunu kısalttığında, 4. birey de farkında olmadan bunu grubun bir kuralı
olarak algılıyor ve saç boyunu kısaltıyor. Böyle olunca diğer bireyler
tarafından olumlu tepkilerle onaylanarak mutlu olabiliyorken, mesai bitip kendi
özel grubuna döndüğünde önceki onaylamanın aksi bir durumla karşılaşabilmesi de
olası. İş yerinde dahil olunan küçük topluluk ile iş dışında dahil olunan diğer
topluluk arasındaki bu çatışma farklı gruplar, topluluklarla ve farklı
zamanlarda,
kişiyi sürekli bir yönlendirme ve kendisine dahil etme çabasıyla,
sonuçta içsel çatışmaya götüren, iç dünyasında oluşacak olası bir çatışmaya
zemin hazırlayan bir süreci yaşamaya mahkum ediyor bireyi. Bu süreci yaşamayı
reddeden ya da kuralların kendisi için olmadığının farkına varan bireylerde
ise, huzur; “belki” ama mutluluk derecesinin diğerlerine oranla daha yüksek
seviyelerde gözlenebildiği de görülmektedir. Bu bireylerde yalnız olmanın
getirdiği bir huzur eksikliği ancak kendi olmanın getirdiği bir mutluluktan
sözedebiliriz. Topluma dahil olarak olası tehlikelerden uzak kalabilmek ya da riskleri
paylaşabilme ihtimalinden kaynaklanan bir huzurla yaşamak mümkün iken, toplumu
reddederek kendi önceliğini ele alarak ve kendi doğrularını hayata geçirerek
mutlu bir yaşamı sağlamak da mümkündür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder